×

Elden Ring: Shadow of the Erdtree – İnceleme Oyuncular Web

Elden Ring: Shadow of the Erdtree – İnceleme Oyuncular Web

Elden Ring: Shadow of the Erdtree – İnceleme Oyuncular Web de

FromSoftware formülünü hem daha büyük ölçeğe hem de daha kucaklayıcı bir forma kavuşturan Elden Ring, geçtiğimiz yılların (belki de tarihin) en doyurucu oyunlarından bir tanesi değilmiş gibi senelerdir daha fazlasını istiyoruz. Dayakçı epik fantezi oyunumuza daha fazla keşfedilecek mekân gelsin, daha fazla sopası yenecek bölüm sonu canavarı eklensin, daha fazla hikâye kırıntısıyla kafamız karışsın ve hepsinin sonunda öğrenerek geliştiğimiz, gelişerek galip geldiğimiz bir maceraya daha çıkabilelim. Düğünlere pijamayla giderken, Shadow of the Erdtree çıkışında pahalı bir smokin ve yıllanmış bir bardak şarapla ekran karşısına geçebilelim…

Hidetaka Miyazaki de Alamancı çocukluk arkadaşıma benzeyen gamzeli ve gözlüklü suretiyle kendi içkisini(absent herhal) açsın, Messmer’e(ve başkalarına) ağlamalarımızdan aldığı güçle sonraki oyununu tasarlamaya başlasın.

Elden Ring’in ilk ve son DLC’si olacak olan Shadow of the Erdtree, FromSoftware’in şimdiye kadar bir oyunu için çıkardığı en büyük içerik, hem de açık farkla. Dark Souls ve Bloodborne DLC’leri bir doğum günü pastasının 1-2 dilimi iken, SotE kocaman bir düğün pastasının yarısı kadar bir şey. Ayrıca aslında SotE bir indirilebilir içerik de değil, yaşlı olanlarımızın varlığını hayal meyal hatırladığı, gençlerin ise yazıtlardan öğrendiği o efsanevi şeylerden biri: bir ek paket.

Neredesin Firuze?

Shadow of the Erdtree, ana oyunda ismini defalarca, en çok da darbeleriyle telef olduğumuz en zor iki Boss’tan, Malenia ile Mohg’dan duyduğumuz Miquella’nın hikayesine dahil ediyor bizleri. Herkesin peşinden koştuğu ve şefkatine mazhar olmaya çalıştığı müşfik Miquella, fiziksel bedenini geride bırakarak tanrıça annesi Marika’nın ilk ortaya çıktığı yer olan Land of Shadow’a gidiyor. Biz de Marika’nın çocuklarından dünya gözüyle görmediğimiz kalmasın diye peşinden yollanıyor, aynı şekilde onun takip eden inananları ile beraber Miquella’nın ne niyetle buralara geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Radahn ve Mohg’u (Lord of Blood formu, kanalizasyonlardaki hali değil) aşmış olmamız şartıyla da Land of Shadow’a alınıyoruz.

NOT: Hikâyenin kalanını kurcalamayı ve yorumlamayı, yine işin uzmanlarına bırakıyorum. Zira benim için beraberinde cevaptan çok soru getirdi Shadow of the Erdtree. VaatiVidya’nın bileğine kuvvet.

Bu noktada da FromSoftware’in ek pakette en başarılı yaptığı işi uzun uzun överek başlamak düşüyor bana. FromSoftware’in her yeni çıkardıkları yapımla istikrarlı bir şekilde sektör standardının çok üzerinde bölüm tasarımları ortaya koydukları, oyunların zorluğundan gözü korkmayıp onları tecrübe edenlerin malumu. Bu başarılarını da iki koldan yürütüyorlar: kendi içlerinde kompleks patika ve kısayollar barındıran alanlar yaratmak ve bu alanlara birbirinden farklı, birbirinden merak uyandırıcı ambiyanslar giydirmek.

Lakin From Software bu konudaki başarısını her oyunda daha da yükseltiyor diyemeyiz. Zira şu gün oldu, firmanın ismini kitlelere duyuran ilk Dark Souls’un Lordran’ı kadar bütünlüklü bir tasarım harikası ortaya çıkartamadılar. Her biri kendi kimliğine sahip farklı parçalarını birbirine sadece yatay değil, dikey olarak da çok etkileyici şekillerde bağlayan Lordran’dan bugüne FromSoftware oyunlarının bölümleri, birbirleriyle daha gevşek bağlara sahip oldular. Elden Ring ile tam teşekküllü bir açık dünyaya geçildiğinde ortaya çıkan Lands Between haritası da kompakt ve çok katmanlı Lordran’ın dolambaçlarıyla yarattığı şaşkınlığı bir kenara koymuş, ekstra epik mekânları ile oyuncuya huşu vermeyi tercih etmişti.

Land of Shadow ise, “açık dünya formülü bir kenara koyulmadan dikey tasarıma ne kadar yoğunlaşılabilir, eski formüle dönülmeden Lordran’a ne kadar öykünebilir” sorularına bir cevap olarak tasarlanmış gibi. Elden Ring’deki “ulan her yol bir yere çıkıyor?” şaşkınlığını Shadow of the Erdtree’de “oha bu yol buraya mı çıkıyormuş?” şeklinde, daha sofistike bir şekilde yaşayacaksınız. İlginç bir eşya çıkar diye girdiğiniz zindanın bambaşka bir biyoma aralanan kapı olduğunu fark edecek, içine inilebildiğini sonradan çakozladığınız geniş çukurun haritada gözükmeyen yerlere sizi götürdüğünü görecek, yüksek bir kayalıktan atlayarak yakındaki kulenin giriş katından tırmanarak ulaşamadığınız en yüksek odasına girebildiğinize sevineceksiniz.

Shadow of the Erdtree’ye başladığınız geniş alan, Limgrave veya Liurnia’dakilerden daha geniş bir düzlük sunsa bile, burası ortasında durup haritanın dört bir yanını seyredebileceğiniz antre sadece. Land of Shadow’un haritadaki ölçeği Limgrave’den sadece biraz daha büyük olmasına rağmen içi çok daha dolu hissettiriyor; boşlukları daha iyi tasarlanmış, ilginç noktalar ve keşfiniz karşılığında aldığınız ödüller atmosferin doğallığı bozulmadan daha sıkı fıkı yerleştirilmiş. Üst ve alt katmanlardaki lokasyonlara ulaşmak için izlediğiniz yolları takip etmek hem daha keyifli, hem de bence harita bu sefer daha anlaşılır çizildiği için onları oyunun arayüzü üzerinden keşfetmek daha rahat. Ancak bu, oyun girinti çıkıntılarıyla sizi eskisi kadar şaşırtmıyor demek değil; aksine bolca ünlem, bolca soru işareti arayüzde değilse bile zihninizde belirecek. Ek paket senaryosunun sonuna vardığımı anlayıp içeriğin dibini sıyırmak için ana göreve ara verdiğim son SotE günümde defalarca gidilemediğini sandığım yerlere gidilebildiğini fark edip şaşırdım. Günün sonunda Shadow of the Erdtree’nin haritasını keşfetmekten, ana oyununkini keşfederken aldığımdan bile fazla keyif aldım.

NOT 2: Unutmadan, Shadow of the Erdtree de zehirli bataklık yok. Yani ufak bir tane var da komple bir biyom olarak yok. Daha fazla çiçek, daha fazla böcek, daha güzel ormanlık alanlar var. Şaşırabilirsiniz. Ben şaşırdım.

İşler tıkırında, keyifler yerinde

Tabii bu keşif maratonu, yine ana oyunda olduğundan bile rahat ilerledi benim için. Ana oyunu incelerken kendimce şikâyet ettiğim ama artı mı eksi mi olduğunun tamamen göreceli olduğunu belirttiğim bir nokta vardı; gerilimin azalması. Elden Ring çok daha cömertçe yerleştirdiği kayıt noktaları ve hemen her yerden yapmanıza imkân tanıdığı hızlı seyahat özelliği ile Souls oyunlarının alametifarikası olan ölerek tecrübe kaybetme korkusunu minimuma indiriyordu.

Shadow of the Erdtree birkaç nedenden dolayı daha bile serin bir tecrübe. Öncelikle paketteki düşmanların geneli, pakete girebilmek için fethetmeniz gereken Mohgwyn Palace bölümündekilerden çok daha az tecrübe puanı veriyor. NG+’da Mohgwyn Palace’taki yumurta kafalardan kelle başı 4000 civarı rün kazanırken, DLC’de karşıma çıkan çok daha agresif düşman tiplerinden 2000-3000 civarı rün geldiğini görünce hiçbir noktada paniklemedim. Herhangi bir noktada ölürsem Palace’a dönüp kaybettiğim rün miktarını birkaç dakikada fazlasıyla kasabileceğimi biliyordum.

Oyunu bu yapış yapış yaz havasında daha serin kılan ikinci önemli nokta da o çok rahat geri kazanabileceğiniz tecrübe puanlarının Land of Shadow’da pek bir anlam ifade etmemesi. Zira Land of Shadow’un kendine özel bir seviye sistemi var; ana oyunda Sacred Tear ve Golden Seed bularak iksirimiz güçlendirdiğimiz gibi, burada da Scadutree Fragment ve Revered Spirit Ash isimli materyallerden bularak karakterimizin ve yardıma çağırdığımız ruhların hasarla dayanıklıklarını artırıyoruz. Yüksek seviyeli oyuncuların ek paket içeriğini kapıdan girer girmez hiç edememesi için eklenmiş bu mekaniğin artısı, mevzubahis materyalleri ölerek kaybedebilmek gibi bir tehlikenin kesinlikle söz konusu olmaması.

Eksisi ise bir bölüm sonu canavarından çok fena dayak yediğinizde, güçlenebilmek adına odaklı ve nispeten kısa bir seviye kasma seansı ile durumun hakkından gelememeniz. Zira bu materyallerin tamamının yerlerini oyun size göstermiyor. Evet, her Miquella Cross’un dibinde bir Scadutree Fragment var ve bunların yerlerini gösteren haritalar alıyorsunuz. Ancak sadece Miquella Cross’ların etrafındakileri bulmak oyunu kıracak derecede güçlü bir karakter kurmayan ve/veya yıldırım gibi refleksleri olmayanlarınıza yeterli gelmeyecek muhtemelen. Haritayı dibine ekmek bana bana keşfedeceksiniz ki daha fazlasını bulasınız.

Eğer arayışlarınızda yeteri kadar dikkatli olmadıysanız, ince eleyip sık dokumadıysanız da karşısında zor dayandığınız o pek heybetli bölüm sonu canavarının devasa sağlık barını yeteri kadar hızlı eritemeyebilirsiniz. Ha Miyazaki abimin umurunda mıdır, değildir. Shadow of the Erdtree’nin hiçbir noktasında acelecilik teşvik edilmiyor, her önemli karşılaşmasında da paketin sadece Elden Ring bölümünü yüksek not ortalamasıyla bitirenlerin alındığı bir yüksek lisans programı olduğu tekrar tekrar hatırlatılıyor. Çıkış tarihi bayram ertesi olsa bile Shadow of the Erdtree, türün gediklileri için bile bir bayram gezmesi değil.

“Messmer’im biçim biçim…”

Elden Ring yüksek lisansı deyince vermek gereken en önemli dersin karakter kurup, bileyip onunla Boss dövmek olduğu geliyor akıllara tabii ki. Shadow of the Erdtree’nin kodaman düşmanları da onlarla Scadutree Blessing seviyeniz kaçken karşılaştığınıza göre fazla zor veya kolay kalabilecek bile olsalar çoğunlukla iyi tasarlanmış, görkemli düşmanlar. Ayrıca ana oyunun can sıkan noktalarından olan Boss tekrarı, Shadow of the Erdtree’de de karşımıza çıkmasına rağmen bu bu sefer asla zorunlu düşmanlarda olmuyor. Haritanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş birkaç ejderha ve Wondrous Physick bileşenleri toplamak için indirmeye uğraştığınız Furnace Golem isimli devler dışında, tekrar eden büyük karşılaşma yok. Godskin Duo travması tekrar yaşanmıyor.

Fragmanlarda gördüğümüz Divine Beast Dancing Lion, Rellana Twin Moon Knight ve elbette kapak yıldızı Messmer the Impaler gayet güzel tasarlanmış, dövüşmesi keyifli düşmanlar ve SotE, bunlarla kalmayıp üzerlerine çıkmayı eforsuz bir şekilde başarıyor. Burada ismini anmayacağım pek çok başka tasarım harikası düşman var. Dönüp hepsinin tasarımına baktığımda da ana oyunda canımı sıkan bir noktanın ek pakette karşıma daha az çıktığını görüyorum; ekrana sığmadığı için ne yaptığını göremediğiniz ve bu yüzden yeterince hızlı pozisyon alamadığınız DEVASA düşmanlar Shadow of the Erdtree’de sayıca epey azlar. Ancak inanır mısınız SotE dövüşleri bu bağlamda daha az epik değil ve FromSoftware gösteriş faktörünü burada da ana oyunu aratmayacak kadar iyi kullanmış. Messmer dövüşü buna çok iyi bir örnek. Kolay olmanın yakınında geçmese bile insanı hayattan soğutacak zorluğa sahip bir dövüş değil ama tam ayarında ve epik olmak için beş katlı apartman boyuna çıkma zorunluluğu olmadığını alevli hırçınlığı ile kanıtlıyor.

“İnsanı hayattan soğutacak bir Boss dövüşü var mı peki?” derseniz de cevabım “evet, var” olacak. Elbette Elden Ring kadar seçenek zengini bir oyunda kimi neyin ne kadar zorladığı fazlasıyla değişiyor ve günün sonunda oyunu ortadan ikiye kırıp, en güçlü düşmanları bile saniyeler içinde yok eden beceri ve eşya kombinasyonları var. Lakin STR kere STR odaklı karakterim ile ağır zırhları çekip, bir elde Fingerprint Stone Shield, öbüründe Light Greatsword Milady ile Shadow of the Erdtree’nin ağababa Boss’una daldığımda, arkadaşı Mimic kullanmadan kesmem 3 saat civarı bir zamanımı aldı. DLC’ye girdiğim NG+ oyunumda Haligtree’ye henüz gitmemiş olduğum için hemen ardından gidip, karşılaştırma olsun diye bir de Malenia kestim, o da aynı süreyi talep etti benden. Benim için Shadow of the Erdtree’nin padişahı ile ana oyunun sultanı neredeyse birebir aynı zorluktalardı yani. Benim için fazlasıyla tatmin edici bir karşılaşma teşkil eden bu Boss kimdir, nedir, sizi de Malenia kadar zorlar mı, kendiniz oyunu oynayarak görmenizi tavsiye ediyorum. İnsanların kendisiyle deneyimi ne yönde olacak görmek için de sabırsızlanıyorum.

“Ölürüm Messmer için…”

Shadow of the Erdtree macerası bu şekil. Gelişine beslediğiniz heyecanı haklı çıkaracak, içerik dizilimini ana oyundan daha rafine bir harita tasarımı ile daha iyi kotaran ve 30-40 saatlik bereketiyle de parasını sonuna kadar hak eden bir paket. Ha kusuru yok mu, var elbette. Ek pakete özel fazla düşman var denemez; barındırdığı yaratıkların büyük çoğunluğu ana oyundan aynen alınıp koyulan yaratıklar.

Bunun yanında performansı da pek iç açıcı değil. Çıkışının üzerinden 2 seneden uzun süre geçmiş, o arada aynı firmadan aynı motoru kullanıp neredeyse pürüzsüz çalışan bir Armored Core VI portu gelmemiş olsa kafa sallayıp geçeceğim. Lakin sistem gereksinimlerinin çok üstündeki donanımımda sabit 60 alamayıp 50’lere düşmek hoş değilken bir de 40’ları, yetmedi 30’ları görmüş olmam kabul edilebilir değil.

Ha buna rağmen yemeyi içmeyi unutarak üç günde 40 saat civarı oynamadım mı? Oynadım. En efsane ek paketler listesinde Blood and Wine ve Phantom Liberty’nin yanı başında yer alacağını düşünmüyor muyum? Düşünüyorum. Alın guzum. Miyazaki’ye daha fazla zehirli bataklık yapacak para lazım.

Yorum gönder

You May Have Missed

Ataşehir Elektrikçi - Coin Yorum